MHA - Fransa’daki kanlı eylemlerle ilgili IŞİD’in suçlanmasının ardından atılan ilk adım, 10 Fransız Rafael tipi savaş uçağının örgütün Rakka şehrindeki mevzilerini bombalaması oldu. Birkaç hafta önce de ABD öncülüğündeki IŞİD karşıtı koalisyon güçlerine ait savaş uçakları, Ebubekir El-Bağdadi muhaliflerinin toplantısını bombalamıştı. IŞİD’in bir sıra üst düzey yöneticileri, iç anlaşmazlıklar nedeniyle El-Bağdadi’nin birçok muhalif komutanları ve silahlı grupların liderlerini Rakka şehrinde “11. Bölge” olarak anılan “Melab El-Beledi” mevziinde bir araya getirerek El-Bağdadi’den ayrıldıklarını ve kendisine karşı biat ahdini bozduklarını resmen açıklayacaklardı. Amerikan savaş uçaklarının söz konusu mevzii bombalaması sonucu IŞİD’in 1. dereceli yetkililerinden 27 kişi öldürüldü. Ebu Hamza El-Veli, Ebu Ali El-Anbar, Vali El-Tabaka ve Türkiye servislerinin işbirliği ile militanların Mısır’a gönderilmesini koordine eden IŞİD’in güvenlik sorumlusu Ebu Üns El-Iraki öldürülenler arasındaydı.
Ayrıca bu saldırıdan sonra “11. Bölge”nin çevresinde IŞİD militanları arasında silahlı çatışma yaşandı. Yaşananların ardından çatışmadan kurtulan ve El-Bağdadi’ye muhalif kanadın bir nevi lideri sayılan IŞİD’in Rakka’daki 1. numaralı adamı Hamid El-Duleymi, arkadaşları tarafından şehrin dışına kaçırıldı, lakin çatışmalardan kurtulmaya çalışarak “Sedd ul-Baas” bölgesine girerken çok ilginç bir şekilde arabasının Amerikan güdümlü füzeleri tarafından vurulmasıyla beraberindeki üç kişi ile birlikte öldürüldü. Bu noktada ortaya çıkan soru şu: ABD IŞİD koalisyonunda neyin peşinde? Neden elindeki gelişmiş teknoloji ve silahlarla IŞİD’e karşı ikili davranıyor. Alınan bilgiler, CIA rolünün IŞİD’in liderlik kadrosuna sızmanın ötesinde olduğunu gösteriyor. Aslında CIA, IŞİD’in iç yapısındaki anlaşmazlıkların çözülmesi ve bu gizli teşkilatın ABD’nin Ortadoğu’daki stratejik amaçları doğrultusunda ayakta tutulması yönünde katalizör rolünü üstlenmektedir.
Şüphesiz IŞİD, içeriden olmayan istihbarat teşkilatları ve medya kuruluşlarının sızabilmesi çok zor görünen karmaşık bir yapıya sahiptir. Örgütün Iraklı Panarabist subaylar ile Tekfiri milislerden oluştuğu göz önünde bulundurulduğunda bu karmaşıklık daha da garip gözükecektir, lakin sözü edilen yapısal paradoksa rağmen medya haberlerinde örgütün içten dağılması veya teşkilatın lider kadrosundaki derin anlaşmazlıkların izlerine çok az rastlanıyor. IŞİD’in karmaşıklığı ve yapısına sızmanın imkânsızlığı, bu topluluğun El-Kaideden ayrılmış bir grup militan veya işsiz güçsüz dışlanmış gençlerden oluşan bir örgütün ötesinde bir olgu olduğunu göstermektedir. Bu noktada sorulması gereken soru şu: El-Bağdadi karizmatik liderliğini hâlâ nasıl koruyabilmiş ve muhaliflerine ne yapılıyor? Ebubekir El-Bağdadi’ye muhalif olan Hamid El-Duleymi, Saddam Hüseyin ordusunun generallerindendi ve halifenin sağ kolu sayılırdı, ama birçok gözlemcinin tahmin ettiği gibi, Panarabizm ve sosyalizm ideolojilerini benimseyen Baas rejiminin önemli figürlerinden bir olarak El-Duleymi, selefi-tekfiri düşüncelere sahip olan halife ve arkadaşlarıyla sorun yaşıyordu, fakat bu anlaşmazlıklar IŞİD’in ötesindeki bir kuvvetin yardımıyla kontrol altına alındı. Böyle bir durumda kendisinin ABD tarafından hedef alındığını dikkate alırsak mıknatısın şu iki zıt kutbunun IŞİD’in hâlâ içten dağılmayacağı biçimde güçlü bir dış kuvvet tarafından yan yana getirildiğini anlayabiliriz.
Amerika bu operasyon vesilesiyle El-Bağdadi’nin CIA tarafından hapsedildikten sonra ortaya çıkarılmasındaki Amerikan rolü ile ilgili anlatılanların efsane olmadığını, iki zıt grup olan tekfiri militanlar ile Baas subaylarının bir araya gelmesinden oluşan örgütün Washington’un güvenlik strateji uzmanlarının yönlendirmeleriyle Suriye’de rol almakta olduğunu ve Amerikan oyununu bozmaya yönelik gösterilmek istenen herhangi bir çabanın harekete geçmeden önce yok edileceğini göstermiştir. Şimdi ise IŞİD ile ABD arasındaki ilişkinin taktiksel bir ilişki olmadığını, CIA’nın IŞİD’e sızmasının istihbarat sızmasından öte tam bir hâkimiyet, hatta Amerikan çıkarları doğrultusunda bir yönlendirme olduğu söylenebilir. Böylece örgüt, stratejik amaçları dikkatle izlemekte, arada sırada ise taktiksel olarak Amerikalıların karşısında durmaktadır.
Bu noktada sorulması gereken soru şu: ABD, IŞİD vesilesiyle Suriye’nin kuzeyinde neyin peşinde? Bu konuda ise birkaç görüş bulunmaktadır.
Birincisi: ABD, IŞİD’i kendisinin bölgede bulunmasına sebep oluşturacağı ve destekçilerine askeri yardım gönderebileceği hale getirmek ve örgütü ayakta tutmak amacıyla IŞİD ile mücadele bahanesiyle El-Bağdadi’nin muhaliflerini ortadan kaldırdı.
İkincisi: ABD, IŞİD’in Rakka’daki mevziini bombaladıktan sonra Suriye’nin kuzeyindeki El-Haseke bölgesinde iki grup oluşturdu: birincisi Kürtler, Asuriler ve Hristiyanlardan oluşan “Yeni Suriye Ordusu” koalisyonu, ikincisi ise Suriye Demokratik Güçleri. Sözü edilen her iki grup da muhalif gruplar olarak eğitilmekte, silahlandırılmakta ve desteklenmektedir ve bugüne kadar El-Havl şehrini temizlemekte başarılı olmuş, şimdi ise El-Şeddadi şehrini almak için hazırlık yapıyorlar. Senaryo şu şekilde: önce Amerikan savaş uçakları bölgeyi bombalıyor, daha sonra Yeni Ordu güçleri bölgeye giriyor.
Üçüncüsü: ABD söz konusu iki grubu Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt Devleti’nin oluşması ve Suriye’de geçiş hükümetinin kurulmasına kadar yönlendirmeye devam etmek niyetindedir. Dolayısıyla Rusya harekete geçmeden önce IŞİD’in karargâhı olan Rakka şehri temizlenerek Kürtlere teslim edilmeli, “Amerika, IŞİD’in merkez üssü olan Rakka şehrini geri aldı.” denmelidir. Bir sonraki aşama ise kuzey şeridinden başlayıp bölgede Kürt devletini kuracak olan yeni Suriye koalisyonunun durumunun stabilize edilmesidir. Aslında Amerika’nın asıl amacı olan Suriye’nin bölünmesi ve parçalanması kuzey şeridinden başlayarak gerçekleşecektir.
Bazı gözlemciler, Suriye muhalifleri ve aktörlerinin Viyana’da düzenlenen son toplantısı ve toplantının sonuçlarını, ayrıca son günlerde Suriye’de yaşayan saha gelişmelerini dikkate alarak, birkaç sebepten dolayı Amerika’nın Suriye’nin kuzeyindeki oyununun tutmayacağını belirtmektedirler:
1. “Yeni Suriye Ordusu” ve “Demokratik Güçler” adlı iki yeni muhalif grubun teşkilatlandırılması planı, Amerika’nın kontrolünden de çıkmış olan diğer muhalif gruplar tarafından kabul edilmemektedir. El-Nusra Cephesi, Ceyşül Fetih, Ceyşül İslam, Ceyşül Ahrar ve Özgür Suriye Ordusu gibi güçlü ve eğitilmiş gruplar, bu konuda nasıl ikna edilebilir?
2. Suriye’nin kuzeyinde herhangi bir Kürt grubunun oluşturulması ve onlara bağımsızlık verilmesi; Irak, Türkiye ve İran’ın ulusal güvenliği ile çelişmektedir. Erdoğan’ın Suriye’de bir Kürt devletinin kurulmasını veya Kürtlerin Suriye’de iktidara geçmesini kabul etmesi imkânsızdır. Suriye’de herhangi bir Kürt devletinin kurulması, Türkiye Devletinin Avrupa Birliğine katılmak gibi imtiyazlarla bile değişmeyecek kırmızı çizgisidir.
3. Kriz yılları boyunca farklı terörist modellerinin Suriye’de bulunmasına karşı çıkan ve teröristlerle ciddiyetle mücadele eden İran, Irak, Rusya ve Suriye de hiçbir şekilde direniş çerçevesi dışındaki herhangi bir grubun Suriye rejiminin yerine geçmesine müsaade etmeyeceklerdir. Beşar Esad’ın herhangi bir planla silinmesi Suriye için imkânsız gibi gözüküyor ve farklı senaryoların başarılı olmasını engellemektedir.
Şimdi ise bekleyip görmek lazım. Fransa ve Lübnan’da yaşanan facialardan sonra ve Viyana’da alınan kararlarla birlikte Suriye’deki aktörler gerçekten Amerikalıların bu gibi senaryolarını kabul edecekler mi? Acaba Rusya teröristlere karşı saldırılarını güçlendirmekle onlara verilen desteği sonlandırabilecek mi?
Hanif Abdullah, Bölge uzmanı, El-Arabiya Haber Ajansı / Lübnan
M.K
yorumunuz